-Kara boyun-

Deniz yavasca basini kaldirdi, her yerde sis vardi, vucudu sanki bir pudingin icine gomulmus gibi hissediyordu. Yavasca dogruldu, sis o kadar yogundu ki uc adim otesini goremiyordu, her yer bembeyazdi. Bir iki adim atti, ilerledikce sanki ayaklari daha da batiyordu.

- Annee, anneee… ya anne, nerdesiniz?

Hic ses gelmedi, yukari bakti sislerin icinden gunesin sicakligini hissedebiliyordu. Ne yapacagini, nereye gidecegini bilemiyordu. Sisin icinde ilerlemeye basladi ama nereye yuruse hicbir sey goremiyordu, sisin azaldigi uca dogru ilerlemeye basladi ama ilerledikce ayaklarinin neredeyse dizine dek battigini hissediyordu. O kadar yogundu ki sis ayaklarini bile goremiyordu. En sonunda yavasca yere oturdu, basini bacaklarinin arasina alip aglamaya basladi birden engelleyemedigi bir icgudu ile. Durdurmaya calisti ama etrafta onu gorebilecek kimse olmadigi icin kendini sikmadi bir yerden sonra, hickira hickira agladi.

Bir sure sonra gozlerini actiginda yaninda, 3 adim otesinde kocaman bir kus gordu, okulunun bahcesinde gordugu guvercinlerden degildi bu, cok daha buyuktu, bir martidan bile buyuk. Uzun kara cizgili boynunu uzaktan ona dogru uzatmis, sanki anlam vermeye calisan gozlerle ona bakiyordu. Upuzun bir boynu, kisa bacaklari ve palet gibi ayaklari vardi, kanatlarini govdesine yapistirmis iri gozleriyle dimdik ona bakiyordu.

Deniz burnunu sildi, gozlerini ovusturdu. Kusun ona garip garip bakmasindan cekinmisti, elini hizlica kusa dogru salladi. Kus bir adim geri atti, yere bakti sonra tekrar Deniz’e dogru yaklasti kafasini tekrar kaldirip. Deniz burnunu cekti, etrafina bakindi, elleriyle sisleri dagitmaya calisip kendi kendine soylendi;

- Off neredeyim ben, annemler nerede?

- Daha onemlisi buraya nasil geldin?

Bu sefer kusa hayranlikla bakma sirasi Deniz’deydi. Sesin ondan geldigine emin olamadi, agzi oynamis miydi kusun? Bir kus konusabilir miydi? Cevap verecek gibi oldu ama utandi sonra, hic kusa bakmiyormus gibi onune dondu ama cekingen gozlerle bir yandan kusu suzmeye devam etti.

- Nasil burada durabiliyorsun?

Bu sefer sesin kustan geldigine neredeyse emindi ama agzi neredeyse hic oynamamisti kusun.

- Ben anlamiyorum

- Ben de anlamiyorum

- Sen papagan misin?

Deniz daha once arkadasi Alper’in evine bilgisayar oynamaya gittiginde onlarin papaganini gormustu kafesin icinde, merhaba demisti ona papagan surekli tekrarlayarak.

- Ah o palyocalar kadar cirkin miyim?

- Hayir ama konusabiliyorsun?

- Bak sana papaganlar hakkinda birsey anlatayim mi? Onlar dunyanin en duzenbaz kanatlilaridir, kanatlilarin yuzkarasidir hatta, buyuk anlasmayi bozup tembellik yapan tek kanatlilar onlardir, ah bak sinirlerim bozuldu gene onlari dusundukce.

- Buyuk anlasma mi?

- Binlerce yil once

- Ne anlasmasi?

- Butun kanatlilar iki ayaklilardan uzak durma karari aldilar, kendi canlarini kurtarmak icin tabi ki…

- Iki ayakli?

- Insanlar, sen!

- Ama senin de iki ayagin var

- Evet ama gordugun gibi iki kanadim da var degil mi? Oysa sende bu iki kanadi goremiyorum?

- Benim kanadim yok

- Evet farkettim, neyse papaganlara donecek olursak. Bak biz kanatlilar icin hayat kolay degildir, surekli hava degisikliklerine gore yer degistirmek zorundayiz ama bu papaganlar.. Cok eskiden bunlarda bizimle gezerdi ama bir gun bu adalari kesfettiler, hani surekli sicak havanin oldugu.

- Ama Alper’lerin evi ada degil ve onlarin papagini var

- Elbette, ama once bekle de sozumu bitireyim, simdi papaganlar yeni evlerinde, bu surekli sicak iklimdeki adalarda ucmaya bile ihtiyac duymuyordu neredeyse, herseyi hazir elde etmeyi tercih ediyorlar. Bu tropik ormanlarda yemek zaten bol ama onlari toplamaya bile usendiler, inanabiliyor musun?

- Peki ne yaptilar?

- Soytarilik! Bu adalara gelen iki ayaklilara soytarilik yaptilar, binlerce yillik buyuk anlasmayi bozup onlarla konustular! Bir kelime bile soyleseler iki ayaklilar hemen onlara hazir yemek veriyordu… Kendi cikarlari, tembellekleri icin hepimizi tehlikeye attilar goruyorsun degil mi? Sonra da iki ayaklilarin soytarisi haline geldiler tabi ve iki ayaklilar bunlari yasadiklari evlerine goturdu, tipki bir oyuncak gibi… Ah ne kadar kucuk dusurucu…

- Yani aslinda hepiniz konusabiliyor musunuz?

- Istersek tabi, yalniz konusmaya konusmaya bazilarimiz unuttu dili ve kendimize yeni bir lisan yarattik ama ben hep kendi kendime sizin dilinizi de pratik yapiyorum

- Neden?

- Ne neden?

- Madem konusmuyorsunuz bizimle neden hala pratik yapiyorsun?

- Unutmamak icin tabi ki, hic belli olmaz belki bir gun isimize yarar tekrar

- Peki ben bir insanim ve sen de kussun

- Kanatli

- Kanatli kus iste, simdi sen benimle konusunca sen de anlasmayi bozmus olmuyor musun?

- Hmm, senin durumun biraz farkli ufaklik

- Neden?

- Dikkat ettin mi etrafinda baska hic bir iki ayakli yok
Deniz tekrar etrafina bakinir, sis biraz dagilmistir konusurlarken ama uzakta hic kimseler gozukmemektedir;

- Annemler gelicek, goruceksin

- Annenler de senin gibi ucabiliyor mu?

- Ben ucamiyorum ki…

- Peki nasil ciktin buraya?

- Cikmadim, sanirim… sanirim ben dustum

- Bak deniz altimizda…

- Hey adimi nereden biliyorsun?

- Adini bilmiyorum ki?

- Hayir demin soyledin ya adimi, deniz dedin ya

- Ah demek adin deniz, ben aslinda tam altimizda bulunan denizden bahsediyordum, bilirsin buyuk su iste

- Altimizda deniz yok ki!

- Nereden biliyorsun?

- Cunku oyle olsaydi ben coktan bogulurdum, daha kolluksuz yuzemiyorum ben

- Bana inanmiyor musun?

- Hayir! Yer var ve sis var sadece

- Hmm peki o zaman one dogru egil, bacaklarini ac ve yavasca sisi esele bakalim ama yavasca
Deniz anlamsiz gozlerle kusa bakar, bacaklarini acar, iyice egilir yere dogru, tekrar kusa bakar;

- Hadi, madem inanmiyorsun
Deniz yavasca eselemeye baslar sisi, sisi actikca sanki altindan baska bir tabaka sis cikmaktadir, bir sure sonra;

- Bunun hic sonu yok ki, yoruldum ben, kum gibi toprak gibi iste, kolum yetismiyor zaten

- Yere uzan oyle esele o zaman ufaklik, biraz sabirli ol

Deniz yere uzanir kollarini sisten actigi cukurun icine daldirip eselemeye devam eder, kazdikca elleri islaniyor ve sis daha koyu, grimsi bir renk aliyordu.

- Eger bir sakaysa bu cok kizarim bilmis ol

- Az kaldi ufaklik, biraz daha

Deniz neredeyse beline dek cukurdan iceri egilmistir ki birden kafasini kaldirir cukurdan, kusa bakar kocaman gozlerle;

- Mavi

- Tipki buyuk su birikintileri gibi degil mi?

- Evet ama deniz mi ki bu? Cok uzakta

- Uzakta degil biz yuksekteyiz

- O zaman ben neredeyim?

- Deniz ile gokyuzunun arasindasin

- Bulutlarda mi?

Deniz’in gozleri gene kocaman acilmisti ve kusla konustugundan beri ilk defa yuzunde bir gulumseme belirmisti.

- Sanirim siz iki ayaklilar bunlara bulut diyorsunuz evet

- Bana iki ayakli deme, benim adimi biliyorsun artik, Deniz

- Tamam Deniz

- Senin adin ne?

Kus cok detone ve martilarin cikardigi sese benzer bir sesle bir seyler soyledi

- Ben bunu hatirlayabilecegimi sanmiyorum, bizim dilimizde bir adin yok mu? Marti gibi

- Bak ufaklik, benim sana nasil iki ayakli dememi istemiyor, kendi adinla hitab etmemi istiyorsan ben de bana ve diger kuslara taktiginiz o gulunc isimlerle anilmak istemiyorum

- Ama sana nasil seslenicem o zaman?

- Hmm, sen bana bir isim begenebilirsin

Deniz kusun yuzune bakti, cok ayirt edici birsey bulamadi, sonra dikkatini kusun uzun kara cizgili boyunu cekti;

- Tamam buldum! Senin adin kara boyun olsun...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

_benim kanadım yok
_ewet farkettim
:)

_kanatlı
_kanatlı kuş işte
:)

tam çocuk saflığında we o bir o kadar da mahsum...